Skip to main content

Depremzede için hukuki yol haritası… 30 yıl geçse de konut sahibinin dava hakkı var

Depremin hukuki boyutunu değerlendiren Avukat Faruk Aktay, depremzedenin 30 yıl geçse de tazminat hakkı bulunduğunu söyledi. Aktay “Eğer müteahhidin ağır kusuru varsa zaman aşımı yok” dedi.

Deprem sonrası birçok müteahhit gözaltına alındı. Bir yandan deliller toplanırken bir yandan soruşturmalar da hızlandırıldı. Yürütülen çalışmaların hukuki boyutunu değerlendiren ABD, İngiltere ve Türkiye’deki barolara kayıtlı Avukat Faruk Aktay, depremzedenin 30 yıl geçse de tazminat hakkı bulunduğunu söyledi. Aktay depremin hukuki boyutlarını anlattı. Depremin ardından birçok müteahhittin gözaltına alındığını ve soruşturmaların hızlı bir şekilde yürütüldüğünü anlatan Aktay, “Ancak buradaki en önemli konu deprem felaketinin ardından yıkılan binalardan kusuru olan kim varsa yargılanması. Önce müteahhitlerin belirlenip daha sonra diğer sorumlular da sürece dahil edilebilir. Sürecin geniş kapsamlı yürütülmesi gerekiyor. Bu noktada şikayet olmadan savcılar zaten soruşturma başlatıyor. Dava süreçlerinin hızlı ilerlemesi için davaların birleştirilmesi de çok önemli” dedi.

Avukat Faruk Aktay, deprem sonrası ortaya çıkan hukuki süreçleri anlattı.

ZAMANAŞIMI YOK

Bir müteahhitin yaptığı konuttan beş yıl boyunca sorumlu olduğunu dile getiren Aktay, “Eğer müteahhidin yaptığı binada gizli bir ayıp varsa müteahhit vatandaşa tazminat ödemeli. Eğer müteahhidin ağır kusuru veya hileli bir davranışı varsa burada bir zaman aşımı bulunmuyor. Örneğin Yargıtay’ın kararına da daha önce bu konu olmuş. Denetime gelmişler. Denetime onay almak için normalde olmaması gereken kusurlu yerleri kapatmışlarsa müteahhidin ağır kusuru bulunuyor. İşte bunun ortaya çıkması için şu anda deprem bölgesinde yıkılan binalardan delil toplanıyor. Böyle bir durumda binanın yapımından sonra 30 yıl geçse de vatandaşın tazminat hakkı bulunuyor” bilgisini paylaştı.

BELEDİYE DE SORUMLU

Burada yapıya izin verenlerin de soruşturulması gerektiğini söyleyen Aktay şunları söyledi: “Eğer izin veren kurumlar ile müteahhitler arasında farklı yollara gidildiyse kimin burada dahli varsa o da soruşturulmalı. Burada izin veren kurum da vatandaşa ödeme yapmalı. Deprem bölgesi dışında da insanlar evlerini kontrol ettirmeye başladı. Burada yapılan denetimlerde evlerin hasarlı çıkması durumunda da farklı durumlar ortaya çıkabiliyor. Müteahhittin hilesi ve ağır kusuru varsa ve bina riskli çıktıysa vatandaş müteahhite ve diğer sorumlulara karşı dava açabilir. Buna iskan belgesini veren belediyeler de dahildir. Belediyeye de dava açılabilir.”

CEZAEVİNE GİRMİYOR

1999 depreminden sonra müteahhitlerin bilinçli taksirle yargılandıklarını gördüklerini anlatan Aktay, “Bizim mevzuatımızda zaten deprem suçu yok. Yani imara ve ruhsata aykırı yapı yapmak ile ruhsatsız yapı yapmanın, imar kirliliği suçu oluşturduğu, bunun da 1 ila 5 yıl arasındaki suç teşkil edeceğine ilişkin bir madde var. Ortada ölüm varsa o zaman bilinçli taksir olduğunda taksirle adam öldürmeden yargılama yapılıyor. Taksirli adam öldürmenin cezası 2 ile 15 yıl arasında. Bilinçli taksirde de bu ceza 1/3 ila 1/2 oranında artırılır. Dolayısıyla 2 ila 15 yıl olan ceza 3 ila 22 yıl gibi çok geniş bir aralıkta açılıyor. Bazı durumlarda neredeyse hiç cezaevine girmeden tahliye olanlarla karşılaşıyoruz. Sonuç olarak cezaların yeniden düzenlenmesi gerekiyor” dedi.

KESİLEN KOLANLA BİNA ÇÖKMEDİYSE TAKİPSİZLİK VAR

Aktay, kesilen kolonlarla ilgili de şunları söyledi: “Ceza Kanunumuzda bununla ilgili bir düzenleme var. Eğer kolon kesildiği için bu bina çökerse ceza kanuna göre bunun cezası 3 aydan 1 yıla kadar değişiyor. Bunun dışında daha açık bir madde yok elimizde. Eğer kolon kesme sonucunda bina çökmediyse, takipsizlik kararı veriliyor. Eğer bu kolon kesilmesi sonucu bina çöktüyse farklı bir değerlendiriliyor.”

ANAYASANIN 57. MADDESİ DEĞİŞMELİ

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda deprem kelimesinin geçmediğine dikkat çeken Aktay, “Anayasanın 57’nci maddesinin değiştirilmesi gerekiyor. Konutların depreme dayanıklı ve güvenilir olması anayasal zorunluluk olmalı” dedi.

YABANCIYA SATIŞ İÇİN ÖNERİ

Faruk Aktay “Kahramanmaraş’ta son yaşadığımız deprem felaketinde de binlerce konut yıkıldı ve hasar aldı. Konuta olan ihtiyaç bir anda daha da arttı. O yüzden yabancıya konut satışı uygulamasının bir süre kaldırılması gerekiyor yada yabancının ilgisini azaltmak için farklı uygulamalara gidilebilir. 400 bin dolarlık yatırım sonrası elde edilen vatandaşlık daha üst seviyelere çekilebilir” diye konuştu. Aktay kira artışının önüne geçmek için de benzer bir yol önerdi: “Konut satın alarak kendi oturmayan yabancıların konutları depremzedeye tahsis edilmeli.

Haber: https://www.aksam.com.tr/ekonomi/depremzede-icin-hukuki-yol-haritasi-30-yil-gecse-de-konut-sahibinin-dava-hakki-var/haber-1345521

Avukat Faruk Aktay: Avrupalı firmalar üretimlerini Türkiye’ye kaydırmayı planlıyor

Aktay Hukuk Bürosu Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Faruk Aktay, birçok üreticinin üretim altyapısını Türkiye’ye kaydırmayı planladığını söyledi.

İmam GÜNEŞ

Başta Avrupa’da olmak üzere Uzakdoğu’da da yatırımları bulunan Avrupalı firmaların yeni hedefinde Türkiye var. Yabancı yatırımcının şu anki konjonktürde Türkiye’yi daha cazip gördüğünü söyleyen Aktay Hukuk Bürosu Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Faruk Aktay, “Avrupalı firmalar Türkiye’yi daha izole görüyor. Birçok üretici ‘Türkiye’ye üretim altyapısını kaydırma planı yapıyor” dedi. Uluslararası ticaret ve satın alma- birleşme hukuku alanında faaliyet gösteren Aktay Hukuk Bürosu Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Faruk Aktay, yabancı yatırımcılardan Türkiye’ye son zamanlarda yoğun bir ilgi olduğunu söyledi. Özellikle Avrupa pazarındaki durgunluğu daha riskli bulan yatırımcıların Türkiye’ye odaklandığını belirten Aktay, “Türkiye’deki yüksek kurlar da Türkiye’yi cazip kılıyor. Avrupa’da yükselen enerji fiyatları nedeniyle bazı restoranlar çalışamaz hale geldi. Avrupalı yatırımcı da bunu görüyor. Birçok üretici ‘Türkiye’ye üretim altyapısını nasıl kaydırabilirim’ diye çalışma yapıyor. Uzak Doğu’da yatırımları olan Avrupalı yatırımcılar bile orayı sonlandırıp, Türkiye’de yatırım yapmayı planlıyor” dedi.

Küçük ve orta ölçekli firmalara ilgi var

Uzmanlık alanının yabancı yatırımlar olduğunu dile getiren Aktay, “Yabancı yatırımlar içerisinde danışmanlık verdiğimiz şirketler bulunuyor. Son dönemde Türkiye’den 10 milyon doların üzerinde 5 tane satın almaya danışmanlık yaptık. Dünya çapında çok büyük yabancı yatırımcıların ilgisinin yüksek olduğunu söyleyemeyiz ancak küçük ve orta ölçekli sanayicilere, üreticilere büyük ilgi var. Türkiye’den satın alma yapan yabancı firmalar, Türkiye’de üretilen ürünleri yurt dışına e-ticaret şirketleri aracılığıyla pazarlıyor. Bu alanda da satın alma sonrasındaki süreçte de şirketlere danışmanlık veriyoruz” dedi.

Türk firmaların son dönemde başta Hollanda ve İngiltere olmak üzere Avrupa’da şirketler kurduğunu ifade eden Aktay, “Hollanda’da çok önemli vergi avantajları var. Bu nedenle en çok tercih edilen ülke. İngiltere ise marka olma noktasında destekler sağlıyor” açıklamasını yaptı.

Yaptırıma takılan Rusların yeni adresi Türkiye oldu

Rusya-Ukrayna savaşının etkileri ve yaptırımların ticareti nasıl etkilediğine değinen Aktay, “Avrupa’da, ABD’de ya da diğer Batı ülkelerinde yatırımları olan Rus iş insanları yatırım yapacak yeni yerler arıyorlar. Burada da ön plana çıkan ülke Türkiye oluyor. Avrupa’daki yatırımlarını buraya getiriyorlar. Özellikle madencilik sektöründe Türkiye’ye yatırım yapmak istiyorlar. Ruslarda fason ilaç, ara makine, cıvata üretimi yok. Bunları Türkiye’de arıyorlar. Son zamanlarda Rus iş insanları Türkiye’de önemli toplantılar yapıyor, daha büyük toplantılar da düzenlemeyi planlıyorlar” diye konuştu.

Rusların yatırımları risk taşıyor

Türkiye, Rusya’ya yaptırım uygulamazsa hukuki bir yaptırımla karşılaşabilir mi?

Türkiye ile Rusya’nın gelişen ticaretinin ve Rus iş insanlarının Türkiye’ye yatırım ilgisinin bazı riskleri de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Aktay Hukuk Bürosu Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Faruk Aktay, şu bilgileri paylaştı: “Türkiye’nin Rus iş insanlarına yaptırımda bulunmaması çeşitli sıkıntılar yaratabilir. Bu noktada akla gelen soru ise ABD’nin ya da AB’nin Türkiye’ye hukuki olarak bir yaptırım uygulayıp uygulamayacağı. Hem İngiltere’de hem ABD’de baroya kayıtlı Türk bir avukat olarak çalışmalar yaptım. Avrupa Birliği’nin böyle bir durumda Türkiye’ye hukuki bir yaptırım uygulayabileceği söylenemez. Çünkü Avrupalı, Avrupa dışındaki bir aktöre eğer siyasi bir süreç yoksa yaptırım uygulamıyor. ABD’de ise ‘ikincil yaptırım’ diye bir durum var. Bunun hukuki bir dayanağı olup olmadığı noktasında ise net bir karar yok. Ancak ABD, durumu ‘ülkeye yatırım yapmayın’ noktasına kadar getirebiliyor.”

Haber: https://www.ekonomim.com/sektorler/avukat-faruk-aktay-avrupali-firmalar-uretimlerini-turkiyeye-kaydirmayi-planliyor-haberi-672525

Binada kolon kesmenin cezası en fazla 1 yıl hapis

Hukukçu Faruk Aktay, müteahhidin yaptığı binanın yıkılıp can kaybına neden olması halinde ‘olası kasıtla’ yargılandığında maksimum alacağı cezanın 20 ila 25 yıl olduğunu söyledi. Aktay, kolon kesmede ise benzer cezanın en fazla bir yıl olduğunu aktardı.

LEYLA İLHAN / İSTANBUL

Kahramanmaraş depremleri “deprem öldürmez, bina öldürür” gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. Yaşanan felaket sonrası yıkılan binaların müteahhitlerinden gözaltına alınanlar oldu. Ancak yaşanan yıkımlarda hataları olan müteahhit ve kolon kesen kişilere verilen cezaların yetersiz kaldığı ifade ediliyor.

Aktay Hukuk Bürosu sahibi Faruk Aktay da deprem konusunda yasal sürece dikkat çekti. Aktay, “99 depreminden sonra ekseriyetle müteahhitlerin ve ilgili sorumluların bilinçli taksirle yargılandığını gördük. Yani imara aykırı, ruhsata aykırı yapı yapmak ile ruhsatsız yapı yapmanın, imar kirliliği suçu oluşturduğu, bunun da 1 ila 5 yıl arasındaki suç teşkil edeceğine ilişkin bir madde var. Ortada ölüm varsa taksirle adam öldürmeden yargılama yapılıyor” bilgisini paylaştı.

Taksirli adam öldürme suçunun cezasının ise 2 ile 15 yıl arasında değiştiğini, bilinçli taksirde de bu cezanın 1/3 ila 1/2 oranında artırılarak 3 ila 22 yıl gibi çok geniş bir aralıkta açıldığını kaydeden Aktay, “Ancak burada bazı durumlarda neredeyse hiç cezaevine girmeden tahliye olanlarla karşılaşıyoruz” diye konuştu. Suçun ağırlığını artıran bir durumun da olası kasıt hali olduğunu ifade eden Aktay, “Olası kasıtla yargılarsanız buradaki ceza ise 20 ile 25 yıl arasında. Ancak bu savcının talebiyle belirlenecek bir konu. Fakat Yargıtay’ın bu noktadaki ağırlıklı kararları sorumluların taksirle öldürme yönünde” diye konuştu.

En yüksek ceza için hile aranıyor

Olası kasıt için müteahhittin bu konuda hileli davranışlarda bulunmasının arandığını kaydeden Aktay, “Yani müteahhit yolsuzluğa karışmış, herhangi birisine rüşvet vererek ilgili izinlerini tamamlamışsa olası kastla dava açılması gerekiyor. Sonuç olarak cezaların yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Her ne kadar kanun geriye doğru işlemeyecek olsa da bundan sonra yaşanabilecek durumlar için düzenleme yapılması şart” değerlendirmesinde bulundu.

“Malikler dava açabilir”

Hukukçu Faruk Aktay, kolonların kesilmesi halinde verilecek cezalarla ilgili de bilgi verdi. Aktay, “Daire yeni alındı, biri bu binada bir kolon kesti. Bina bu kolon kesme işleminden sonra yıkılmadıysa ve bu

bina yıkılmalı şeklinde bir rapor çıktıysa ilgili kolonu kesen kişiye bütün malikler dönüp de dava açabilir. Eğer kolon kesildiği için bina çökerse ceza kanuna göre bunun cezası 3 aydan 1 yıla kadar değişiyor. Bunun dışında daha açık bir madde yok elimizde. Eğer kolon kesme sonucunda bina çökmediyse, takipsizlik kararı veriliyor” dedi. Aktay, Hatay’daki depremde yıkılan bir sitede 2016’da kolonlarının kesildiği iddiasıyla başlatılan soruşturmada savcının takipsizlik kararı vermesinde bu maddelerin etkili olduğunu savundu.

KUSUR ZAMAN AŞIMINA UĞRAMIYOR

Birmüt Bir müteahhittin yaptığı konuttan 5 yıl boy boyunca sorumluluğu olduğun olduğunu belirten Aktay, “Eğer müteah müteahhitin ağır kusuru veya hileli bir davranışı varsa burada bir zaman a aşımı bulunmuyor. Örneğin Yargıtay Yargıtay’ın kararına da daha önce bu konu olmuş. Denetime gelmişle gelmişler. Denetime onay almak için nor normalde olmaması gereken kusurlu yerleri kapatmışlarsa müteah müteahhitin ağır kusuru bulunuy bulunuyor. İşte bunun ortaya çıkması için şu anda deprem bölgesinde yıkılan binalardan delil toplanıyor. Böyle bir durumda binanın yapımından sonra 30 yıl geçse de vatandaşın tazminat hakkı bulunuyor. Burada yapıya izin verenler de soruşturulmalı. Eğer izin veren kurumlar ile müteahhitler arasında farklı yollara gidildiyse kimin burada dahli varsa o da soruşturulmalı. Burada izin veren kurum da vatandaşa ödeme yapmalı” dedi.

Haber: https://www.ekonomim.com/gundem/binada-kolon-kesmenin-cezasi-en-fazla-1-yil-hapis-haberi-683920

“57’nci maddenin değişmesi gerekli”

Uluslararası Ticaret Hukuku Uzmanı Faruk Aktay, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda deprem kelimesinin bile geçmediğini söyledi. Aktay, konutların depreme dayanıklı ve güvenilir olması için tüm tedbirlerin alınmasının anayasal zorunluluk haline getirilmesi gerektiğini belirtti.

İMAM GÜNEŞ / İSTANBUL

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda deprem kelimesinin bile geçmediğine dikkat çeken Uluslararası Ticaret Hukuku Uzmanı Faruk Aktay, anayasanın 57’nci maddesinin değiştirilmesi için reform paketi hazırladıklarını söyledi. Mevcut anayasada ‘Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler’ ifadesinin geçtiğine değinen Aktay, bu maddenin değiştirilerek konutların depreme dayanıklı ve güvenilir olması için tüm tedbirlerin alınmasının anayasal zorunluluk haline getirilmesi gerektiğine işaret etti.

Herhangi bir siyasi düşünce olmaksızın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) toplanarak depreme dayanıklı güvenilir konutlar yapılmasını anayasal zorunluluk haline getirmesi gerektiğine dikkat çeken Aktay, “Anayasanın konut hakkı başlıklı 57’nci maddesine ‘Devlet, yerleşme yerlerinde olan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun planlamasını yapmak zorundadır’ hükmü eklenerek imar barışı gibi özel düzenlemelerin sebep olduğu mağduriyetlerin önüne geçilebilir. Reform paketimizin detaylarını hazırladıktan sonra Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve ilgili bakanlıklara ileteceğiz” dedi.

Cezalar 10 yıldan az olmamalı

Türkiye’nin anayasasında deprem ifadenin anayasaya kapsamlı bir şekilde girmesi gerektiğine vurgu yapan Aktay, Ceza Kanunu ve İmar Kanununda da değişiklikler yapılmasının elzem olduğunu dile getirdi. Aktay, “Kanunların anayasaya uygun hale getirilmesi gerekiyor. Ceza Kanununu geriye dönük uygulayamıyoruz maalesef. Depremden önce suç sayılmayan süreç, depremden sonra cezaya dönüşmüyor. Ceza boyutu ölüm veya yaralanma olmasa dahi uygulanmalı. Mevcut Ceza Kanununda 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası var. Cezalar ağır ceza kapsamına sokulmalı ve 10 yıldan az olmamalı. Ülkemizde imar suçlarına ilişkin cezaların artırılması ya da depreme dayanıksız yapı inşa eden yüklenicilerin ceza sorumluluklarına ilişkin Türk Ceza Kanunu’nda özel bir düzenleme yapılması amacıyla ceza hukukçularından oluşan bir komisyonun toplanmasının gerektiği kanaatindeyim” diye konuştu.

“İmar Kanunundaki 16’ncı maddenin kaldırılmasını istiyoruz”

İmar Kanununda geçici madde olan 16’ncı maddenin kaldırılmasını istediklerine değinen Aktay, şu bilgileri verdi: “Binaların denetiminin yapı kayıt belgesi sahibi olan malikin sorumluluğundan devletin sorumluluğuna geçmesi gerekiyor. Türk Ceza Kanunu’nun 184’üncü maddesinde imar kirliliği ile ilgili bir madde var. ‘Çevreye karşı suçlar’ üst başlığı ve ‘imar kirliliğine neden olma’ başlığı bulunuyor. On binlerce insanın ölebildiği, yaralanabildiği suçun adının imar kirliliği olması bile yanlış, ağır bir suç olarak görülmeli. Sadece müteahhit değil buradaki tüm faillerin ceza alması lazım.”

“Müteahhitler lisanslandırılsın”

İstanbul Ticaret Odası (İTO) kayıtlarına göre, İstanbul’da yaklaşık 60 bin müteahhit bulunuyor. Türkiye’de bu sayının 350 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. AB ülkelerin tamamında bu sayının 25 bin olduğu düşünülüyor. Türkiye’de nüfusa oranla çok fazla müteahhit bulunduğunun altını çizen Uluslararası Ticaret Hukuku Uzmanı Faruk Aktay, “Müteahhitler için lisanslandırma kriterleri belirlenmeli. Geçmişte yıkılmış bir bina yapmamış olması ve bu nedenle ceza almamış olmasına dikkat edilmeli. Ayrıca yapı denetim firmalarının da bağımsız olması lazım. İnşaat ruhsatını belediye vermemeli. Siyaset üstü bağımsız bir komisyon tarafından verilmeli. İnşaat Mühendisleri Odası (TMMOB) kesinlikle bu sürece dâhil edilmeli” dedi.

“Yeni binalar çelikten yapılmalı”

Deprem bölgelerinde yatırımı ve konutu olan iş dünyası temsilcilerinden yeni binalarda çelik kullanılmasının zorunlu kılınması öneri geldi. EKONOMİ gazetesine konuşan bir iş insanı, “Avrupa beton kullanmayı bıraktı. Binaları çelikten yapıyor. Biz çelik cenneti bir ülkeyiz. Önceliğimizin can güvenliği olması lazım. Biz kendi yatırımlarımızda buna öncelik veriyoruz. Deprem bölgesindeki vatandaşların da korkmadan evinde oturması ve güvende hissetmeleri için yeni yapılacak binaların betondan değil çelikten yapılmasının zorunlu olması gerekiyor” açıklamasını yaptı. İş dünyasının bu önerisinin kabul edilebilir olduğunu kaydeden Uluslararası Ticaret Hukuku Uzmanı Faruk Aktay da hazırlayacakları reform paketinin meclise girmesi halinde bu konunun da gündeme gelebileceğinin altını çizdi.

Haber: https://www.ekonomim.com/gundem/57nci-maddenin-degismesi-gerekli-haberi-682976

Levent Mh. Yapı Kredi Plaza B Blok Kat:11 Beşiktaş / İstanbul / Türkiye

+90 212 216 40 00
info@aktay.av.tr
© Tüm hakları saklıdır. 2024 Aktay Hukuk Bürosu | K.V.K.K.